24 Nisan 2008 Perşembe

ÜNİVERSİTELERİN GELİŞİMİ







Dünyada modern üniversite anlayışı:



Bugün çağdaş üniversite kavramının Fransız İhtilali’nin ve Napolyon savaşlarının etkisi ile şekillenen Almanya'nın bir ürünü olduğu en çok kabul gören fikirdir (Timur,2000;69).
Almanya 19.y.y. başlarında Avrupa'nın en az gelişmiş ülkelerinden biri olmasına rağmen modern üniversite anlayışına sahip olabilmesini, eğitim kurumlarının özgür bir yönetim anlayışına sahip olması ile açıklanabilir .



Üniversitelerin Küreselleşmesi:



Fransız ve Alman üniversite modelleri 19.y.y. sonlarında tüm Avrupa'ya, İngiliz modelinin ise sömürgecilik yolu ile kuzey Amerika'ya yayıldığı görülmektedir.
Katolik ülkelerde Fransız modeli, Protestan ülkelerde ise Alman modeli örnek alınmıştır.
Amerika da ise yeni bir toplumsal düzen ortaya çıkarmaya çalışan anlayış, üniversite eğitiminde de ön plana çıkmış; Almanya'daki felsefi akımların etkili olduğu üniversite anlayışına karşılık Amerika'da ılımlı Hıristiyanlık anlayışı etkindir (Timur 2000;77-78-79).



DARÜLFÜNUN



Türkiye'de kimi çevreler medreseleri Osmanlıdaki ilk üniversiteler olarak kabul etmektedir.
Oysa medrese eğitimi devam ederken Darülfünun’un açılmış olması bu konunun belirtildiği gibi, olmadığının bir göstergesi kabul edilebilir.
Ayrıca medrese-Darülfünun çekişmesine bakıldığı zaman da aynı sonuca ulaşılabilinir (Hatipoğlu 2000;15).


19. yüzyılda Avrupa ile artan ticari ilişkiler geleneksel eğitim yapısının ihtiyaca cevap verememesine; bu durum da yeni bir eğitim anlayışı ile farklı donanımlı insanlara ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Bu da yeni bir ulum ve fünun ortaya çıkarmıştır (Taner 2000;82).

19.y.y.ın ilk yarısında gayrimüslimlerle komşu olarak yaşayan bir grup varlıklı Bektaşi bilgini, batı ile din dışı konularda uyuşmanın mümkün olacağını düşünmüş; 1820’de “Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi” adı ile bir dernek kurarak öğrencilerine felsefe, biyoloji ve matematik gibi konularda dersler vermişlerdir.
1861 yılında resmi olarak “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye” adında bir başka bilimsel örgütlenme oluşturulmuştur ( Hatipoğlu 2000;17).

Osmanlı özellikle yeni kurulan ordunun ihtiyaçlarını gidermek üzere modern anlamda ilk yükseköğretim kurumlarını oluşturma çalışmalarına başlamış
Maarif işlerinin düzene konabilmesi için 1845’de bir “Muvakkat Maarif Meclisi” oluşturularak ilk Darülfünun fikri ortaya atılmıştır.
oDarülfünun, 19.y.y.da Avrupa'daki yüksek öğretim kurumu olan üniversitelerden etkilenilerek oluşturulmuş eğitim kurumudur.


Darülfünun’un kuruluş amaçları
Yaşadığı devri anlayıp yorum getirebilecek nesiller yetiştirme ancak ilim ve fen öğretimi ile gerçekleştiribilecektir, burada yetiştirilenlerin gerektiğinde devlet kademesinde görev alabileceği de amaçların arasına dahil edilmiştir (Arslan 1995;23-24).

İlk Darülfünun’u Kurma Teşebbüsü


1846 yılında Geçici Maarif Meclisi, bir Darülfünun kurma çalışmalarını başlattı.1865 yılındaki bina bitirilişine kadar Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’nın kabul etmesi ile dersler halka konferans şeklinde verilmeye başlamıştır.
Bu konferans tarzındaki dersler iki yıl devam etmiş başarılı olanlara sertifika (şehadetname) verilmiştir.
1865 yılındaki bir yangın Avrupa’dan getirilen ders araçları ile kitaplarının yanmasına sebep olmuştur (Arslan 1995; 27-28).

Darülfünun-u Osmani:


20 Şubat 1870’de “Darülfünun-ı Osmani” adı ile yükseköğretim kurumu yeniden açılmış (Arslan 1995;34), Cemalettin Afgani’nin açılışta söylediği –güya- “peygamberlik sanatlardan bir sanattır” sözü, medresenin bu yeni eğitim kurumuna yönelik dini propaganda yapması için bir neden oluşturmuş, bu yüzden eğitim iki yıl ancak devam edebilmiştir ( Hatipoğlu 2000; 24).

Darülfünun-u Sultani:


Mekteb-i Sultani’nin ileri sınıflarda Mecelle-i Ahkamı Adliye ile Roma Hukuku derslerinin tahsiline Maarif nazırı Saffet Paşanın emri ile başlanmış, böylece hem Hukuk Fakültesinin tohumları atılırken hem de Darülfünun’unun yeniden kurulma çalışmaları başlatılmıştır.
Darülfünun-u Sultani kendinden öncekilerden farklı olarak bir meslek ihtisaslaşmasına gitmiştir. İlmi bir tez hazırlayanlardan hukukçuların Adliye Nezaretinde, mühendislerin Nafia Nezaretinde istihdam edilmelerine karar verilmiş, tez hazırlamayanlara dava vekilliği, kondüktörlük, edebiyat mektebinden mezun olanlara ise öğretmenlik hakkı verilmiştir (İhsanoğlu 1999 326).

Darülfünun-u Şahane:


XX.y.y.a kadar bir külliye dahilinde, birkaç bölümden oluşan Darülfünun kurma çabaları başarısızlıkla neticelenirken II. Abdülhamit döneminde kuruluşu hızlanan orta ve yükseköğretim kurumlarının yaygınlaşması sonucunda
Edebiyat ve Hikmet şubesi,
Ulumu Riyaziye ve Tabiiye şubesi ve
Ulumu Aliye Diniye şubesinden oluşan üç fakülteli Darülfünun-u Şahane kurulmuştur (İhsanoğlu 1999, 328).
Tıp ve hukuk mektepleri yükseköğretim kurumu olarak kabul edilmesine rağmen Darülfünun yönetimine dahil edilmemiştir (Arslan 1995; 50)
Darülfünunu Şahane’nin kurulmasında Müslüman Türklerin Avrupa'ya ve ecnebi memleketlere gitmesini engellemek amacı olduğu da ileri sürülmüştür. Özellikle Abdülhamit yönetimine karşı oluşturulmaya başlanan batıyı taklit süreci mecburi bir değişimi de beraberinde getirmiştir (Turhan 1987 187-188).
Artık rüştiye ve idadi sayısı bir yükseköğretim kurumu açabilecek ölçüde artmıştı. Darülfünunu Şahane 1 Eylül 1900’de resmen açılmıştır (Arslan 1995;50)
Darülfünunlar başlangıçta bir üniversite anlayışından çok bir yüksekokul anlayışına sahip eğitim kurumları iken, II. Meşrutiyetin ilanından sonra fakülte haline konan Tıbbiye ve Hukuk Mekteplerinin de katılması ile bir “üniversite” niteliğine bürünmüştür (Timur 2000;207).
1912 senesinde yeni bir ıslahat programı uygulanmış, Eczacı ve Dişçi Mektepleri Tıp Fakültesine bağlanırken, Şam’daki “Şam Mekteb-i Tıbbiyesi” de İstanbul Darülfünun’una bağlanmıştır. (İhsanoğlu 1999;328).
1915 yılında Darülfünun bir “İnas Darülfünun’u şekline dönmüş, Darülfünun içerisinde konferans salonunda Edebiyat, Riyaziyat ve Tabiiyat alanlarında kız öğrencilere eğitim vermeye başlamıştır.
Mütareke döneminde kız öğrenciler erkeklerle aynı sınıflarda eğitim görmeye başlamıştır.

Medrese Darülfünun Çekişmesi


Abdülhamit devrinde birtakım aydınlar gerçek eğitim reformunun medreselerle başlaması gerektiğini düşünürken (Yusuf Akçura, Satı Bey,Muallim Cevdet v.b.),
Ziya Gökalp medreseleri Araplaşmanın, darülfünunları ise Avrupalılaşmanın vasıtaları olarak görmekte ve her ikisini de reddetmekteydi.

Mütareke ve İşgal Döneminde Darülfünun


Tarihimizde üniversitelere ilk kez özerklik tanıyan ve bunu hukuki temele oturtan girişim 21 ekim 1919 tarihli Nizamnamedir (Timur 2000 ;224).
Bu tüzük; seçimli, katılımlı, tüzel kişilikli ve özerk bir üniversite anlayışını ortaya çıkarmıştır (Hatipoğlu 2000;64).
1919’un önemli bir yeniliği de Emin (rektör), Reis (dekan), muallim (profesör) terimlerinin kullanılmasıdır (Hatipoğlu 75)

Darülfünun İstanbul’un ve boğazların tarafsız kalması isteklerine karşı çıkmış ve bir muhtıra yayınlamıştır. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalini de bir gösteri ile protesto etmişlerdir.
Bu faaliyetlerine rağmen Darülfünunun içerisinde Kurtuluş Savaşı’na karşı olan önemli bir kesim de vardır.
Darülfünun öğrencileri Türkiye'nin ilk üniversite boykotu diyebileceğimiz eylemlerini 1922 yılında, Büyük Taarruzun arifesinde gerçekleştirmişler Ankara'nın destek verdiği bu eylem sonrası milli mücadeleye taraf olmayan hocalar görevlerinden uzaklaştırılmışlardır (Timur 2000 ;226).

İstanbul Darülfünunu:


Darülfünun-u Osmani 1924 yılında çıkarılan 493 sayılı yasa ile İstanbul Darülfünun’u adını almıştır.
Tıp, Hukuk, Edebiyat ve Fen Fakülteleri açılmış, Tevhid-i Tedrisat kanunun aynı yıl kabul edilmesi ve medreselerin kapatılması üzerine bir İlahiyat Fakültesi de Darülfünun bünyesinde açılmıştır
İstenilen sonucu vermeyen bu kurum, İsviçreli uzman Albert Malche nin teklifi ile Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafondan 1933 yılında lağvedilmiştir (Korkut 1983;315-316).

Darülfünun’a Yöneltilen Tenkitler


1931 seçimlerinde Darülfünun’un faaliyet göstermemesi,
Yaşlı hocaların gelişmeyi engelleyici görülmesi
Güzellik yarışmasına karşı çıkan hocaların cahil olarak değerlendirilmesi
Özerk vasfının gelişmeye engel teşkil etmesi (Arslan 1995).

Cumhuriyet dönemi eğitim gelişmelerini; 1946’ya kadar olan dönem ve 1946 sonrası dönem olarak kategorize edebiliriz (Korkut 1983;315).
1933 yılında çıkarılan 2252 sayılı yasa ile Darülfünun Kurumu kaldırılarak yerine “Üniversite” kuruldu. 1 Ağustos 1933’te bu düzenleme ışığında İstanbul Üniversitesi açıldı.
Ayrıca gelecekte Ankara Üniversitesi’nin çekirdeğini oluşturacak olan Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmasına da aynı yıl karar verilmiştir (Ataünal 1998;19).

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 1935 tarihinde yasa ile kurulan ilk üniversite fakültesi olmaktadır.
Bakanlık ve Malche, Ankara'da üniversitenin yeni kadrosu üzerinde tartışırlarken, Nazi Almanya’sından kaçan Yahudi ve anti-nazi öğretim üyelerini başka ülkelere yerleştirmek için Zürih'te kurulan "Notgemeinschaft deutscher Wissenschaftler im Ausland" adlı örgüt de, Türkiye'de yeni kurulacak Üniversiteye adamlarını yerleştirmek için Philip Schwartz'ı Türkiye'ye gönderiyordu.

Yeni kurulan üniversitenin bilimsel özerkliği hemen tanınmış, ama idarî özerkliği konusunda başlangıçta bir karar verilememiştir.
Yeni üniversite Tıp, Hukuk Fen ve Edebiyat Fakülteleriyle sekiz Enstitüden meydana geliyordu. Milliyetçilik ve devrimcilik esaslarına göre öğretim yapacak üniversite, Türk devrim ideolojisini işleyip geliştirecekti. Bunun için "Türk İnkılâbı Enstitüsü" kurulmuştu.

Başlangıçta profesör yardımcılarına "doçent" denilmiş, 1933 sonlarında ise üniversite öğretim üyelerine "Ordinaryüs", "Profesör" ve "doçent" denmesi,
Eminliğe "rektörlük",
Fakülte reisliğine de "Dekanlık" denmesi kararlaştırılmış ve resmi yazışmalarda kullanılmıştır

1933 reformunun özellikle özerkliğe son vermesi en çok eleştirilen konulardan biri olmuştur. İsmail Hakkı Baltacıoğlu bu durumu “Meşrutiyetin verdiği muhtariyeti Cumhuriyet geri alamaz” şeklinde protesto etmiştir.
Malche’ın “hükümete bağımlı olması gereken bir kurumun kendini idare hakkının da doğal olarak bulunamayacağı” yönündeki fikri doğrultusunda bir reform planı yapılmıştır (Timur 2000; 233-234).

Doğuda Üniversite Kurma Projesi:


Doğunun yüksek kültür merkezlerinin oluşumu sağlamak,
komşu devletlerle bilim ve düşünce hareketleriyle bir bağlantı kurmak,
hem de güney ve doğuya bu merkezden kültür, bilim ve Türk İnkılâbı yaymak amacı ile bu kent Türk kültür politikasının doğudaki üssü olacaktı. Çalışmaların bir ön hazırlığı olarak Van Ortaokulu liseye çevrildi. Erciş'te bir Köy Enstitüsü kuruldu, çevre illerde Sanat Enstitüleri açıldı. Ama İkinci Dünya Savaşı, bu yöndeki çalışmaları durdurdu

1946 Üniversite Reformu


Ankara Fen Fakültesi (1943),
İstanbul Teknik Üniversitesi (1944), 1773’de kurulan Mühendishane-i Berr-i Hümayun’da açılan Mülkiye Mühendis Şubesi, önce Hendese-i Mülkiye, sonra da Mühendis Mektebi ve Yüksek Mühendis Mektebi isimlerini alarak değişikliklere uğramıştır.
Ankara Tıp Fakültesi (1945) kurulmuş, 13 Haziran 1946 ‘da Üniversiteler Kanunu olarak 4936 sayılı kanun çıkarılmıştır.
Yasa öğretim kadar araştırmaya önem veren maddeleri ile üniversite programlarını klasik ve ansiklopedik bilgi yığını olmaktan çıkarmakta, iç denetim mekanizmasını işletmektedir.
Bu reform hareketinin en önemli sonucu Ankara Üniversitesi’nin kurulmasıdır (Çıkar 1997;113-115).
Bu kanun bütün üniversiteleri tek bir çatı altında toplamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı üniversitelerin başı olmakla birlikte bir üniversitelerarası kurulun kurulması da kararlaştırılmıştır. (Korkut 1983; 322).
Anayasaya ilk defa üniversite ile ilgili bir madde 1961 anayasası ile konulmuştur (Madde 120)

1973 Üniversite Reformu


Üniversitelerin özerkliği üniversiteler üzerindeki denetimin yapılmasını zorlaştırmış,70’li yıllarda üniversiteler ülkenin kronik bir sorunu haline gelmişlerdir. Çok partili demokrasi ile birlikte Amerikan taşra üniversite modelleri üniversitelerin oluşumuna örnek teşkil etmişlerdir.1957de açılan Atatürk Üniversitesi ile 1959 da açılan O.D.T.Ü.bu modellere bir örnektir (Ataünal 1998;49).
1973 reformu da 1946 gibi bilim ve araştırma eylemini ön plana çıkarmıştır (Korkut 1983;197).
1973 yılındaki kanun Akademi-Üniversite eşitliğini de kabul etmiş (Oğuz 1983;343),
Bu dönemde rotasyon usulü ile öğretim üyesi değişimi gerçekleştirilmiş,
Üniversiteye giriş Üniversitelerarası Kurul tarafından düzenlenmiştir. (Ataünal 1998;59)
Üniversite öğretim üyelerine tam gün çalışma zorunluluğu getirilmiş
Eğitim, lisans ve lisansüstü olarak ikiye ayrılmış

1981 Reformu


1973’de kurulması düşünülen Yüksek Öğretim Kurulu (Y.Ö.K.) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişken (Hatipoğlu 271), 1981 de yeni bir düzenleme ile üniversite çevrelerinin eleştirilerine rağmen yeniden oluşturulmuştur (Korkut 334).
1981 yılında çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ardından, 1982 yılında yürürlüğe konulan 41 sayılı kanun hükmünde kararname ile, fakülte-akademi ve yüksekokulları aynı çatı altında birleştirme düzenlemesi yapılarak, 28 üniversite kurulmuş ve ayrıca, özel üniversite statüsünde bir de vakıf üniversitesi hizmete sokulmuştur.
rektörlerin ve dekanların atanması,
akademik yapının bölümlere göre düzenlenmesi,
enstitüler,
“yardımcı doçentlik” unvan kademesi,
asistanlığın “araştırma görevliliği”ne dönüştürülmesi,
doçentlik tezinin kaldırılması ve profesörlüğe terfi için uluslar arası düzeyde yayın yapmış olan ve bu yayınlara başkalarınca yapılmış atıfların bulunması
araştırma fonlarının kurulması,
vakıf üniversitelerinin kurulması gibi, yenilikler YÖK’ün getirdiği değişikliklerdir.
Cumhuriyet'in ilk yılı olan 1923 ile 1971 arasında üniversite sayısı 9'a çıkarken, 1973-1981 arasında 19'a ulaştı. 1981'e gelindiğinde, 5 ayrı türde toplam 166 yükseköğretim kurumu bulunuyordu. 1981'de kabul edilen 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile üniversiteler, ‘YÖK çatısı’ altına alındı

Böylece, 1923-1924 eğitim-öğretim yılından 1998-1999
eğitim-öğretim yılına kadar geçen 75 yıllık Cumhuriyet döneminde:
•Yükseköğretim kurumu sayısı 1’den 72’ye,
•Öğrenci sayısı 2.914’den 1.374.457’ye ,
•Yıllık mezun sayısı 321’den 188.037’ye,
•Öğretim elemanı sayısı 307’den 59.170’e
Üniversite sayısı YÖK ile birlikte önce 1982'de 27'ye çıktı. Ardından 1992'de 23 yeni devlet üniversitesi daha kuruldu. Anadolu Üniversitesi, bir yasayla ikiye bölündü. Günümüzde, vakıf üniversiteleriyle birlikte sayısı 82'ye ulaştı .
Şu anda 100 üniversitemiz bulunmaktadır.

Kaynakça
Timur, Taner,”Toplumsal Değişme ve Üniversiteler”,İmge kitapevi yay.,Ankara 2000 Ali,”Darülfünun’dan Üniversiteye”,Kitabevi yay.,İstanbul 1995
Ataünal, Aydoğan,”Türkiye’de Yükseköğretim”,M.E.B.Yükseköğretim Gn.Md., Ankara 1998
Korkut, Hüseyin,“Üniversiteler”,Cumhuriyet Döneminde Eğitim,M.E.B. Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi,İstanbul 1983
Oğuz, Orhan,”Akademiler”, Cumhuriyet Döneminde Eğitim,M.E.B. Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi,İstanbul 1983
Hatipoğlu, Tahir,”Türkiye Üniversite Tarihi”,Selvi yayınevi,Ankara 2000
Çıkar, Mustafa,”Hasan-Âli Yücel ve Türk Kültür Reformu”,Türkiye İş Bankası yay., Ankara 1997
Berkes, Niyazi,”Türkiye'de Çağdaşlaşma”,Doğu-Batı yay.,İstanbul 1978
Turhan, Mümtaz,”Kültür Değişmeleri”,Marmara Üni.İlahiyat Fak.yay.,İstanbul 1987
İhsanoğlu, Ekmeleddin,”Osmanlı Medeniyet Tarihi”,Feza yay.,İstanbul 1999